Ana Sayfa DERSLER FIKIH Fıkhî Hükümler ve Kaynakları – ÖZET 2

Fıkhî Hükümler ve Kaynakları – ÖZET 2

300
0

FIKHİ HÜKÜMLER (EF’ÂL-İ MÜKELLEFÎN)

Hüküm, sözlükte; karar, idare, ilim, hikmet ve anlayış anlamlarına gelmektedir. Fıkıhta hüküm, “Şari’nin mükelleften bir fiili yapmasını veya yapmamasını istemesi ya da onu yapıp yapmamakta serbest bırakması”dır. Bu nedenle insanların davranışları ile ilgili olan hükümlere “fıkhi hüküm” ya da “ef’al-i mükellefin” denir.

Fıkhi hükümleri ortaya koyan Şari’dir. Şari ise dinin koyucusu olan “Allah” ve dinin açıklayıcısı olan “peygamber”dir.

Farz Vacip Sünnet Müstehap Mübah Mekruh Haram Müfsit

#Farz: Şari’nin kesin ve bağlayıcı bir tarzda yapılmasını istediği fiillere farz denir. Herhangi bir fiilin, farz olabilmesi için Kur’an, mütevatir veya meşhur sünnette kesin ve net bir şekilde ifade edilmiş olması gerekir. Namaz, oruç, hac ve zekât gibi ibadetler, hükümleri Kur’an’da farz olarak ifade edilen fiillerdir. Namazların rekât sayıları ise sünnetle belirlenmiştir.

Farzların bir kısmının belli bir vakitte yapılması zorunludur. Beş vakit namaz ve ramazan orucu bunun örneklerindendir. Farz, vaktinde ve eksiksiz biçimde yerine getirilirse eda edilmiş olur.

Bazı farzların ise belli bir vakitte yapılması şart değildir. Örneğin zekât senenin herhangi bir tarihinde verilebilir, ramazan ayında tutulamayan oruçlar sene içerisinde herhangi bir zamanda kaza edilebilir.

Bazı farzlar vardır ki her mükellefin ayrı ayrı yapması gerekir. Bunlara farz-ı ayn denir. Namaz, oruç gibi ibadetlerin yerine getirilmesi böyledir. Bazı farzlardan ise Müslümanlar toplum olarak sorumlu tutulmuşlardır. İşte bu şekilde toplumsal içeriği olan yükümlülüklere farz-ı kifâye denir. Örneğin yüce Allah, ölen insanın namazının kılınıp defnedilmesini emretmiştir. Kim bu görevi yerine getirirse sevap alır. Diğer insanlardan sorumluluk düşer. Ama hiç kimse bu vazifeyi yapmazsa bundan o bölgede yaşayanların hepsi sorumlu olur.

Farz-ı kifâye, bazı durumlarda farz-ı ayna dönüşebilir. Toplumda bir işi yapacak kimse bulunmazsa ilgili kişi için farz-ı kifâye, farz-ı ayna dönüşür. Örneğin, bir doktorun, mesleğini icra etmesi farz-ı kifâyedir. Doktor, tatil yapmakta iken tatil bölgesinde acil tıbbi müdahaleyi gerektiren bir olay olduğunda başka bir doktor da yoksa bu durumda tatilde olan o doktorun, olaya derhâl müdahale etmesi gerekir. Çünkü farz-ı kifâye olan bu görev, o doktor için farz-ı ayna dönüşmüştür.

Farz olan fiillerin terk edilmesi günah olduğu gibi inkârı da kişiyi dinden çıkarır.

#Vacip: Hanefîlere göre bir fiilin yapılmasının kesin ve bağlayıcı tarzda istendiğini gösteren delil kat‘î ise farz; zannî ise vâciptir. Bu durumda farz kadar kesin olmamakla birlikte yapılması emredilen fiiller vacip olarak isimlendirilir. Kurban kesmek, namazda Fatiha okumak ve bayram namazlarını kılmak Hanefilere göre vacibe örnek olarak verilebilir. Bu fiillerin vacip olarak isimlendirilmesi o hükme delil olan ayet ve hadislerin yoruma açık olmasındandır. Mükellefin vacip olan fiilleri yerine getirmesi gerekir. Ancak vacibin inkârı kişiyi dinden çıkarmaz.

#Sünnet: Farz ve vacip olmadığı hâlde Peygamberimizin yaptığı ve yapılmasını Müslümanlara tavsiye ettiği fiillerdir. Sünnet, derece bakımından farz ve vacipten sonra gelir. Kişi sünneti uyguladığında sevap kazanır.

Peygamberimizin çoğunlukla yerine getirdiği, nadir olarak terk ettiği sünnetlere müekket sünnet denir. Bunların bizim tarafımızdan da mümkün olduğunca terk edilmemesi uygun olur. Namazlardan önce ezan okunması, namazın farzından önce erkeklerin kamet getirmeleri, vakit namazlarının cemaatle kılınması birer müekket sünnettir.

Peygamberimizin bazen yerine getirdiği bazen de terk ettiği sünnetlere ise gayri müekket sünnet denir. Yapanlar ise sevap kazanırlar. İkindi namazının sünneti ve yatsı namazının ilk sünneti buna örnektir.

#Müstehap: Yapılması iyi ve güzel olup sevap kazandıran, terk edilmesi ise günah olmayan fiillerdir. Örneğin yaşlı bir insanı karşıdan karşıya geçirmek, engelli birine yardımcı olmak gibi davranışlar müstehaptır.

#Mübah: Mükellefin yapıp yapmamakta serbest olduğu fiillerdir. Örneğin uyumak, yürümek, yemek ve içmek gibi davranışlar mübahtır. Mübah için, “caiz” ve “helal” kavramları da kullanılır. Mübahın (helâlın) alanı oldukça geniştir. Çünkü eşyada asıl olan ibaha(helal olması)dır. Mübah fiillerin yapılmasında sevap olmadığı gibi yapılmamasında da günah yoktur.

#Mekruh: Yapılması hoş karşılanmayan fiillerdir. Mekruh, tahrimen mekruh ve tenzihen mekruh olmak üzere ikiye ayrılır. Dinimizde kesinlik ifade etmeyen bir şekilde yasaklanmış olan ve terk edilmesi istenen fiillere tahrimen mekruh denir. Tahrimen mekruh, harama yakın fiillerdir. Örneğin güneş tam doğarken, batarken veya tam tepede iken namaz kılmak; yapılması vacip olan bir ibadeti terk etmek tahrimen mekruhtur. Tahrimen mekruh olan fiillerden kaçınılması gerekir. Bunların yapılması günahtır.

Dinimizce yapılması hoş görülmeyen, ancak yapıldığı takdirde bir günahı ya da cezası olmayan fiillere tenzihen mekruh denir. Örneğin camiye giderken çiğ soğan ve sarımsak gibi ağır kokan şeyler yemek, namazın sünnet ve adabını terk etmek tenzihen mekruhtur.

#Haram: Yapılması, açık ve kesin olarak yasaklanan fiillerdir. Yasaklandığına dair Kur’an, mütevatir ya da meşhur hadiste açık ve kesin hüküm bulunan bütün söz ve fiiller haramdır. Örneğin hırsızlık yapmak, kumar oynamak, zina yapmak ve adam öldürmek gibi fiiller haramdır. Çünkü bunların haram oldukları Kur’an’da açık olarak belirtilmiştir. Dinin yasakladığı bu tür fiilleri yapmak haram olduğu gibi farz olan namaz ve oruç gibi fiilleri terk etmek de haramdır.

Haram olan fiilleri işlemek günahtır ve cezayı gerektirir. Haramı terk eden kimse ise sevap kazanır. Haram olan bir şeyi helal saymak dinimizce yasaklanmıştır.

#Müfsit: Bir ibadeti bozan, bir anlaşmayı tümüyle veya kısmen geçersiz kılan fiillerdir. Fiilin, temel unsurlarında bir eksiklik varsa “batıl”dır (tümüyle geçersizdir). Örneğin namazda rükû gibi farzları yapmayan kimsenin namazı batıldır; sanki hiç kılmamış gibi kabul edilir. Bir kişinin, evlenme yasağı bulunan kimselerle evlenmesi de tümüyle geçersizdir.

Fiilin temel unsurları tam olmakla birlikte bazı niteliklerinde eksiklik varsa “fasit”tir (kısmen geçersizdir). Buradaki eksiklik giderildiğinde fiil, geçerli hâle dönüşür. Örneğin bir alışverişte satılan malın kusurlu olması satışı kısmen geçersiz kılar. Bu eksiklik ortadan kaldırıldığında satış geçerli olur. İbadetler ise geriye dönük olarak düzeltilemez, yeniden yapılması gerekir.

Fıkhi hükümler diğer bir yönden azimet ve ruhsat olmak üzere iki kısma ayrılır. Eğer bir hüküm normal şartlar altında herkes için geçerli ise “azimet” denir. Bir mazeretten dolayı geçici ve özel olmak üzere konulmuş hükümlere de “ruhsat” denir. Azimet hükümler, dinin öz ve esasını oluşturur. Ruhsat ise kolaylık ilkesi gereğince konulmuş olup izin ve müsaadeyi belirtir. Örneğin Ramazan ayında gerekli şartları taşıyan herkesin oruç tutması farzdır. Azimet hükmü budur. Ancak yolcu ve hasta olanlar, çocuk emziren kadınlar gibi özel mazeretleri olan insanlar için oruç tutmama ruhsatı vardır.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu yazınız!
Lütfen ad-soyad bilginizi girin