Kitap kurtları ve imam hatip öğrencileri için tavsiye kitaplar listemde yer alan bir kitapla daha sizlerleyim.
Kitabın adı: Müslümanca Düşünme Üzerine Denemeler
Yazarı: Rasim ÖZDENÖREN
Önce Müslümanca Düşünme Üzerine Denemeler hakkında biraz bilgi vereyim, daha sonra ise bu kitabı neden okumanız gerektiğinden bahsedeyim.
Müslümanca yaşamak müslümanca düşünmekten doğar. Müslüman gibi düşünmeyen bir insanın Müslüman gibi yaşaması mümkün değildir. Çünkü yazarın belirttiğine göre;
“İslam bir zihin fantezisi olarak indirilmemiştir. Yaşansın diye indirilmiştir. İslam, bir bilgi kategorisi haline dönüştürüldükçe bazıları onu yaşamaktan çok, hakkında bilgi edinilmesi gereken bir düşünce dizgesi diye algılamaya başlamıştır.” Dolayısıyla Müslümanın fiillerini belirleyen, niyeti ve düşüncesidir.
Rasim ÖZDENÖREN bu kitabında “Bugün Müslümanlar sanıyorum en çok İslamî bilince sahip olmaya muhtaçtır.” diyerek müslümanca düşünme ve müslümanca yaşama hakkında ufuk açıcı bir kitap ortaya koymuş. Kitabı okuyunca bu kitabın neden bu kadar kadar tavsiye edildiğini, tavsiye kitap listelerinin hemen hemen hepsinde yer almasının nedenini daha iyi anladım.
Kitabın ilk baskısı 1985 yılında çıkmış. Ama okudukça kitabın güncelliğin hala muhafaza ettiğini görüyoruz. 2017 yılında 27. baskısı yapılmış ve İZ Yayıncılıktan çıkmış. 160 sayfadan müteşekkil fakat dolu dolu bir kitap.
“Müslümanca Düşünme Üzerine Denemeler” Kitabını Niçin Okumalısınız?
Biraz sonra kitaptan yapacağım alıntılar, benim dikkatimi çeken, altını çizdiğim, önemli gördüğüm kısımlardır. Günlük yaşamın koşuşturmacası arasında algılarımız, düşüncelerimiz değişiyor. Farkına varmadan İslam’da olmayan şeyleri İslam adına yapmaya başlıyor insan. İslam’da olmayan kurum ve durumlar o derece hayatımıza girmiş ki, onlar olmadan yapamayacağımızı düşünüyor ve onları İslam’a dâhil etmeye, İslam’a uyarlamaya çalışıyoruz. Faizin hâkim olduğu bir düzende faizsiz bankacılık yaparak bankacılığın İslamîsini bulmak gibi…
Dili roman okumaya alışan gençlerimiz için zorlayabilir. Bu kitap ağır ağır okunması, okurken cümleler üzerinde uzun uzun düşünülmesi gereken bir kitap. Altını çizeceğiniz yüzlerce cümle olacağı için yanınıza kalem almayı da unutmayın.
Bu kitap;
Batının İslam’a karşı duruşunu anlatıyor:
“İslam’ın Batı kültürüyle uzlaşmaz durumunu bizzat Batı çok iyi bilmektedir. Bu yüzden de Batı, İslam kültürünün ve Müslüman insanın enkazına bile tahammül etmekte zorlanır.”
Gerçek İslam’ı ve Müslümanlarda ki dönüşümü ve değişen algılarımızı dile getiriyor:
“İslam’ın temel amacı bize evren hakkında, insan hakkında açıklamalarda bulunmak değildir. Dinin varmak istediği amaç insanların, Allah’ın buyrukları doğrultusunda yaşamasıdır. İnsanların kul olma bilinci içinde yaşamasıdır. Bu yaşamayı hayatımıza sindirmek, bizde yaşayan bir ahlak haline getirmektir amaç. Yoksa felsefenin yaptığı gibi, bir takım soyut kuramsal çıkarımlarla uğraşmak değil.”
“Bugün mevcut olan durum, büyük ölçüde insanların nefsaniyetlerine hitap etmektedir. Oysa İslam insanların nefslerini terbiye etmesini teklif ediyor; nefsini, nefsanî arzularını putlaştırmış insanlarsa putlarına kimseyi dokundurtmak istemiyor?”
“Bugün, geçmişinde İslam’ı yaşamış olan ülkelerde Allah’ın bir ve tek olduğunu, İslam’ın Allah’ın indirdiği din olduğunu söylemek ucuzlamıştır. Bunu herkes kolayca söyleyebilmektedir. Buna rağmen asıl zorluk, bu ifadenin gerektirdiği sonuçları kabul edebilmektir.”
“Günümüzde bir müslümana dinî görevlerini hatırlatmak, adeta bu dünya ile ilgisi bulunmayan, daha doğrusu bu dünyanın dışında kalan birtakım işlerle meşgul olmasını söylemek gibi bir anlama gelir olmuştur.
Bizim dinî görevimiz nedir? Dinî görevlerimiz diye konuşanlar, belli ki, bununla sırf ibadetlerimize ilişkin hususları kastetmekte, diğer muamelelerimizle ilgili hükümleri bunun dışında tutmak istemektedirler.
Otururken, kalkarken, örtünürken, günlük ekmeğini kazanırken, uyurken, yemek yerken, susarken, konuşurken, savaşırken, temizlenirken, velhasıl en küçük ayrıntısından en hayatî işlerimize kadar hangi amelimizde dinin dışında bulunabiliriz ve hangi işimizi dinî saymayabiliriz?”
“Kötü bir dünyada iyi bir Müslüman olarak kalabilmem için kötülüklerin ortasında bile benim namaz, oruç gibi ibadetlerimi yerine getirebilmem, faiz, fuhuş gibi yasaklardan kaçınmam yetmiyor. Aynı zamanda kötülüklerin ortadan kaldırılabilmesi için mücadelede bulunmam gerekiyor, aksi takdirde kötü bir dünyada sayılmayacak kadar çok, iyi müslümanın bulunduğunu söyleyecektik. Ama bu kadar iyi müslümanın yaşadığı bir dünyanın nasıl olup da iyi olmadığını izah edemeyecektik.”
“Halen yaşamadığımızı, yaşayamadığımızı gördüğümüz İslam, sanki bir daha hiç yaşanamayacakmış gibi bir duyguya yakalanıyoruz. İslam dışı düzenin şartlarına uyum sağlayan yaşama biçimimiz içinde, öyle geliyor ki İslamî hayatı yaşamak hayalden ibarettir.”
Bilinçli Müslüman nasıl olur sorusunun cevabını veriyor:
“Müslüman bir yandan namaz kılar, orucunu tutarken bir yandan da küfrün ve zulmün aleti olmaya devam ederse, onda elbette belli bir bilincin bulunduğundan bahsedilemez. Bilinçli Müslüman, dünyada edilgin bir durum alışı reddediyor. Başkalarının aleti olarak kullanılmasına, istismar edilmesine göz yummuyor. En önemlisi, nerede, nasıl istismar edildiğini veya edilebileceğini biliyor. Haksızlığa karşı eliyle, diliyle, kalbiyle karşı koyuyor. Allah’ın düşmanlarına, gene Allah’ın rızası için buğz ediyor. Çağdaş rahatlıkların bilincini köreltmeye yönelik tuzaklar olduğunu biliyor ve yeryüzünde işgal ettiği bir mekan varsa, bu mekanın Allah düşmanlarının lütfu ve ihsanıyla kendisine verilmediğini, dolayısıyla işgal ettiği mekanın hakkını koruymanın kendine düşen yükümlülükler arasında bulunduğunu biliyo ve rızık endişesiyle kafirlerle işbirliği yapmayı reddediyor.
Allah’tan korkanın kalbinde Allah korkusundan başka hiçbir korkunun yer tutmayacağını bilerek kula kul olmuyor, yalnız Allah’a kulluk ediyor. Allah’tan başkasından korkmanın, hele bir insandan korkmanın aşağılık bir şey olduğunu fark ediyor. Hayrın ve şerrin Allah’tan geldiğine iman ediyor. Kötülüğün eşyadan değil, eşyanın emri altına girmekten olduğunu bildiğinden eşyayı kendi emri altında tutmanın yolunu arıyor. Onun zulüm tanımı yalın biçimiyle işkence ve zorbalık değildir. O, zulmü Allah’ın hükümleriyle hükmetmemek diye anlıyor.”
Müslümandan beklenenler nelerdir? Sorumluluğumuzu hatırlatıyor:
“Kendisine Müslümanım diyen herkesten bilerek bilmeyerek ‘mükemmel insan numunesi’ni göstermesi beklenmektedir. Herhangi bir insanın zaaflarından doğan kusurları bağışlanmaktadır da kimse Müslümanın da zaaf gösterebileceğini kabul etmek istememektedir. Bu kabullenmeyiş sadece müslüman olmayanların Müslümanlar üzerindeki beklentileriyle ilgili değildir? Müslümanlar kendi aralarında böyle ayrımlar yapmaktadır. Söz gelimi namazına titizlik gösteren bir tacirden öteki tacirlere göre daha fazla şeyler beklenmektedir. Başka Müslüman tacirler için mazur telakki edilebilen davranış ve tutumlar, ibadetlerini ifa eden bir tacirde görüldüğünde tepkiyle karşılanmaktadır. Bunun sebebi, müslümanda inançlarıyla bütünleşen davranışlar görme arzusudur.
Böylece Müslüman, başta Allah’ın rızasını kazanma niyetiyle ikinci olarak da başkalarının kendisinden bekledikleri ve kendi hakkında duyulan zanları yalan çıkartmamak gibi bir fazilet duygusuyla İslam’ın buyruklarını amellerine yansıtmak zorundadır.”
Sorumluluğumuzun sefer olduğunu, zaferin Allah’tan geleceğini anlatıyor:
“Müslüman Allah’ın emirlerini hayata geçirmek için çalışırken, onun birey olarak nihai hedefi gerçekte nedir? Muzaffer olduğunu görmek mi? O, bu mücadelesinde zafer kazanmak için mi gayret gösteriyor? Müslüman sonuca bakmadan, ‘Ben iyi bir mücadele verdim mi vermedim mi’ sorusunu kendime yöneltmeliyim. Bu sorunun cevabı da ulaştığımız sonuca bakarak alınmaz. Yani zafere ulaşmışsam muhakkak iyi bir mücadele verdiğim, yenilgiye uğramışsam muhakkak kötü ve eksik bir mücadele verdiğim için bu akıbetle karşılaştığım sonunca varılmaz. Kuşkusuz, sonucun zafer olmasını dileriz, fakat amaç zafer değildir. Amaç, Allah’ın rızasını kazanmaktır. Onun rızasını kazanabilmişsem, görünürde yenilmiş olsam da gerçekte galip sayılırım.”
Modern putların ne olduğunu anlattıktan sonra bu putlardan temizlenme yolunu gösteriyor:
“Günümüzde insanın bağlanmak zorunda bırakıldığı putların sayısı putperest devirlerdeki putlardan daha az değildir. Bir putpereste, taptığı taşın ona zarar ya da fayda getirmeyeceğine onu inandırmak belki daha kolaydır. Fakat günümüzün putperestliğinde, insanı nefsinin derinliklerinde yakalayan öyle putlar oluşturulmuştur ki, insanları o putlara inanmaktan alıkoymak nefse güç gelebilir. İktisadî refah, konfor, bilim putları gibi…
Bütün bu putlar, neticede Allah’ın yasak ettiği fiil ve amelleri meşru kılma yılında kullanılır olmuştur. İktisadi refahı put haline getirdikten sonra bu putun tezkiyesi ile insanları mesela aile planlaması adı altında çocuk öldürmeye inandırmak kolaydır. Seks put haline getirilince fuhşu meşrulaştırmak ve yaygınlaştırmak kolaydır. Bir takım bilimsel akımları ve “izm”leri put haline getirdikten sonra, insanları bu put için cinayete itelemek kolaydır.
Bütün bu putların hayatımızın dışına çıkartmak, şimdiki zihnî şartlandırmalarımızdan kafamızı boşaltmakla mümkündür. Bu işin ilk adımı da, Müslüman olarak çağdaş putlarla uzlaşmayı reddetmekle atılır.”
Batı zihniyetine sahip insanla müslümanın dünyaya bakış tarzı arasındaki farkı anlatıyor:
“Materyalistik bakış açısıyla hareket eden insan, dünyayı kendisine ait sanırken, bir yandan da kendisini ona muhtaç ve mecbur olarak görmektedir. Böylece kaçınılmaz biçimde dünyanın arkasına düştükçe doyumsuzluğu çoğalmakta, dünyaya kaşı ihtirası artmaktadır. Bu bir açgözlülük kısır döngüsüdür ve aynı düzlem içinde kaldıkça çaresini bulak imkânsızdır.
Müslümansa dünyaya müstağnidir. Dünyanın ardından koşmaz. Kendisini dünyaya mecbur, mahkûm ve muhtaç hissetmez. Dünyaya yüz vermediği için de dünya onun arkasından gider.”
Sonuç olarak; Rasim hocanın bu kitabını ve tüm kitaplarını mutlaka okumanızı tavsiye ederim.